Rifat Ünal SAYMAN, Direktör, REC Türkiye
Gözde ODABAŞ, Uzman Yardımcısı, REC Türkiye
2017 yılının yaz aylarında İstanbul, olağanüstü hava olayları yaşadı. İstanbul’da 29 Haziran’da son 106 yıldır ilk kez rekor sıcaklık olarak ölçülen 37,2oC görüldü. Henüz şoku atlatmadan, 18 Temmuz’da şiddetli yağışı takiben sel ve su baskınları sonucu şehirdeki yaşam durma noktasına geldi. Mevsim normallerinin çok üstünde yağış alan şehir için bir saat içinde 65-110 kg/m2 yağış, (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) son 32 yılın en yüksek yağışı olarak kayıtlara geçmiş oldu. Yalnızca dokuz gün sonra, 27 Temmuz’da, İstanbul yine yoğun yağmur ve arabalara, uçaklara zarar verecek büyüklükte dolu yağışıyla baş başa kaldı.
Son yıllarda her yıl dünya genelindeki en sıcak yıl olarak kaydedilirken, buz ve kar stokları azaldı, buna bağlı olarak 1910-2010 arasında ortalama deniz seviyesi 19 cm yükseldi (IPCC, 2014), NASA verilerine göre ortalama sıcaklık 1880 yılına göre 0,85°C arttı (NASA, 2017). Canlıların sıcaklık artışı olarak hissedemeyeceği bu değişim, mevsim normalleri dışında doğa ve hava olaylarının etkisini ve sıklığını arttırarak insanoğlunun doğa üzerinde üstünlüğünü ilan ederek kurduğu medeniyetini ve bu medeniyetin temeli olan şehirlerini tehdit ediyor (Sayman, 2017). Haliyle, kısa zamanda mevsim normalleri dışında sıcaklık değerleri, yağış, dolu, sel ve fırtına gibi “felaketler” yaşayan İstanbul, bu konuda yalnız değil.
Nüfus, üretim ve tüketim yoğun olan şehirlerin kirletici unsurlarının yüksek olması iklim değişikliğine etkilerinin ve etkilenebilirliğinin de yüksek olmasına neden oluyor. Üstelik, şehirler yalnızca kendi sınırlarını değil, ticaret, ulaşım gibi araçlarla etkileşimde bulunduğu büyük bir alanı da etki altında bırakıyor. Şehirlerin nüfusu ise hızla artmaya devam ediyor ve 2050 yılında şehir nüfusunun 6,4 milyar olarak toplam nüfusun %70’inden fazlasını oluşturacağı öngörülüyor (OECD, 2014). Türkiye’de de şehir nüfusundaki artış dünyadakinden farklı değil. 1940-2016 arasında toplam nüfus 4,5 kat artarken, 5747 Sayılı Kanun[1] öncesi olan 2007’ye kadar şehirlerde yaşayan nüfus 11,5 kat arttı. Türkiye’de 30’u büyükşehir belediyesi olmak üzere toplam 1397 belediye var. 2016 yılında toplam nüfusun %94’ü, 75 milyon kişi, belediye sınırları içinde yaşarken, toplam nüfusun %77’si büyükşehir belediyelerinin sınırları içerisinde (Sayman, 2017).
Şehirlerin iklim değişikliğiyle yakın ilişkisi, bu soruna çözüm olabileceklerinin de göstergesi. Dünyanın önemli metropollerinden New York 2050 yılına kadar %80, Londra 2040 yılına kadar %60 sera gazı salım azaltımı taahhüt ederken Güney Kore’nin başkenti 10 milyon nüfuslu Seul, 2020 yılına kadar %25 azaltım taahhüdünde bulundu (Sayman, 2017). İklim değişikliğiyle mücadele konusunda yalnızca büyük şehirler değil, küçük ölçekli şehirlerin de oldukça büyük katkı verebilecekleri, Avrupa şehirleri tarafından kanıtlanmış durumda. Orta ölçekli bir şehir olan Kopenhag, 2025’e kadar sera gazı salımlarını %100 azaltmayı hedefliyor (Sayman, 2017).
Merkezi ve yerel idareler arasındaki yetki paylaşımları, belediyelerin iklim değişikliği konusunda yapabileceklerini belirler. Türkiye’de, belediyelerin iklim değişikliğiyle mücadelede azaltım ve uyum konusunda “ulaşım, binalar ve atık yönetimi” gibi yüksek yetki ve sorumluluklarının olduğu alanlarda çok önemli yetkileri bulunuyor. Üstelik bu denli nüfus yoğun olması, şehirlere iklim değişikliği konusunda adım atma sorumluluğu da yüklüyor. Buna karşın, REC Türkiye’nin 2015 yılında gerçekleştirdiği bir anket çalışmasına göre, belediyelerin %65’i iklim değişikliğini sorumluluk alanları arasında görmüyor ve bu alanda sorumluluk talep etmiyor (bkz. Şekil 1).
Şekil 1 – Belediyelerin Sorumluluk Alanları
[1] 5747 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile bazı büyükşehirlerdeki köyle ilçelere bağlanarak il ve ilçelerde yaşayan nüfusun istatistiksel olarak artışına sebep olmuştur.
Bu bilgiyi destekleyen bir veri, Türkiye’de yürütülmüş sera gazı envanteri çalışmaları. 2017 itibariyle Türkiye’deki 30 büyükşehir belediyesinden sadece Antalya, Bursa, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir ve Muğla olmak üzere 7 tanesi sera gazı envanterini tamamlamış ve Denizli, Kahramanmaraş, Kocaeli, Manisa ve Mersin olmak üzere 5 tanesi hazırlamaya başlamış durumda (bkz. Şekil 2)[1].
[1] Gaziantep, ilki 2011’de ikincisi 2013’te olmak üzere; İstanbul ise ilki 2013’te ikincisi 2016’da olmak üzere iki kez envanter hazırladı.
Şekil 2 – Büyükşehirlerin Sera Gazı Envanter Durumu (2017)
Sera gazı envanteri hazırlayan 7 BB’nden, Antalya, Bursa Gaziantep ve İzmir’in salım azaltım hedefi ve İklim Değişikliği Eylem Planı da bulunuyor (bkz. Şekil 2). Bu belediyelerden Bursa BB eylem planı azaltım ve uyum faaliyetleri içeriyor. İstanbul BB’nin raporu henüz yayınlanmasa da iklim değişikliği eylem planı hazırlamaya başlamış olması, iklim değişikliği eylem planlarının hızla artması konusunda umut verici. İstanbul’un eylemleri tüm belediyeler tarafından takip edilerek örnek alınıyor.
Şekil 3 – Sera Gazı Envanteri Olan Belediyelerin Kişi Başı Salımları
Sera Gazı Envanterlerine göre bu şehirlerin kişi başı salımları ise Şekil 3’te görülebilir. Gaziantep ve İzmir 5,32 ve 5,22 ton CO2e/yıl ile en yüksek kişi başı salıma sahip iki belediye. Toplam 50,2 Mt CO2e/yıl ile en yüksek salımı, yüksek nüfusunun da etkisiyle İstanbul yaparken, İzmir ikinci sırada yer alıyor. Sera gazı envanteri hazırlamamış olduğu için kesin olarak bilememekle birlikte, Ankara’nın İstanbul ve İzmir arasında, İzmir’in rakamına daha yakın bir yere yerleşmesi beklenebilir.
Seçilen belediyelerin, tüm salımlarının doğru bir şekilde tespiti sonrasında Türkiye ortalamasının altında kalması mümkün değil. Bu belediyelerin kişi-başı salım hesaplamalarında Türkiye ortalamasının altında görünmelerinin, kullanılan metodolojiler, kapsam, erişilen veriler ve çalışmanın kalitesi gibi sebepleri bulunuyor olabilir. Hesaplamalardaki önemli bir sorun, belediye sınırları artık tüm il sınırlarını kapsarken, çalışmalarda kırsal alanın kapsam dışında yer alması olarak görünüyor.
Belediyelerin salım azaltımı yapacakları alanların tespiti için öncelikle “sera gazı salım envanteri” raporlarını hazırlamaları gerekli. Tespit edilen alanlarda mümkün olan salım azaltımlarını taahhüt olarak ortaya koymaları ve bu taahhüdü sağlayacak eylemlerin yerel “iklim değişikliği eylem planı” hazırlayarak belirlemeleri, paydaşların planlama yapmalarını ve yatırımlarını yönlendirmelerini destekler. Belediyelerin eyleme geçebilecekleri yüksek yetki ve sorumluluk alanlarından olan ulaşım, binalar ve atık konularında alabilecekleri önlemler ise oldukça geniş. Türkiye’nin 2014 yılı toplam sera gazı salımlarının %16’sı ulaşım sektörüne, bu miktarın %91’i (67 milyon ton CO2e) ise karayolu ulaşımına ait. Dolayısıyla şehir içi ulaşımlarda, özellikle zorunlu ulaşımlar, toplu taşıma, raylı sistemler, yaya ve bisiklet yolları, belediyelerin öncelik vermesi gereken ulaşım çeşitleri.
Türkiye’de üretilen elektriğin büyük bir bölümü binalarda kullanılırken, binalarda ısınmadan kaynaklı salımlar, toplam salımların %12’sine denk düşüyor. Binaların enerji tüketiminin %65 gibi büyük bir bölümü iklimlendirmede (HCV – Isıtma, Soğutma, Havalandırma), %20’si aydınlatmada kullanılıyor (ÇŞB, 2012). Buradan hareketle, binalarda salım azaltımı yalnızca ısı tasarrufuyla değil, tüm enerji tüketim alanlarına yönelik değerlendirilmeli. İlk aşamada hâlihazırdaki binaların enerji performanslarının ölçülmesi tamamlanarak karnelerinin çıkartılması ve ısı yalıtımı ile elektrik tüketiminin azaltılmasına öncelik verilmesi gerekli. Yeni binalar tasarlanırken oturumları, iç mekanları, mekanik tesisatları, aydınlatma ve ısı yalıtımları en az enerji tüketecek şekilde planlanmalı ve inşa edilmeli. Yeşil çatı, yatay duvarlar, Trombe duvarı, çift cidarlı cepheler, güneş kontrol sistemleri, ısı pompaları, havalandırma bacaları, elektrik ve ısı enerjisi üretimi için güneş panelleri ve rüzgâr türbinleri de kullanılabilecek diğer araçlar olarak sıralanabilir.
Belediyelere en fazla yetki ve sorumluluk verilen sektör olan atık sektörü, Türkiye’nin sera gazı salımların %3’ünü oluşturuyor. Depolama sahalarında oluşan %88 metan (CH4) ve %12 nitröz oksit (N2O) atık sektörünün sera gazlarını oluşturuyor. TÜİK verilerine göre evsel atıkların %1’i geri dönüştürülüyor; geri dönüşüm oranının %10-12 gibi daha yüksek bir rakam olduğunu REC Türkiye olarak yaptığımız çalışmalarla öngörüyoruz. Sektörün salım azaltımında atıkların geri dönüştürülemeden depolama sahalarında bertarafı sırasında metan gazından elektrik üretimi önemli yer tutuyor. Türkiye’de bulunan 46 tesiste toplam 241.932 MW kurulu güçle hem elektrik üretiliyor hem salım azaltımı gerçekleştiriliyor (bkz. Şekil 4).
Şekil 4 – Düzenli ve Düzensiz Katı Atık Depolama Alanlarında Elektrik Üretimi (2016)
Belediyeler, bu üç sektör dışında diğer sektörlerdeki salım azaltımlarına doğrudan yetkili olmasa da uygulayacakları politikalarla destek olabilecek konumdalar. Belediye sınırları içerisindeki ortak alanlarda ihtiyaç olan enerjinin tedarikinde yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etmesi, hatta elektrik enerjisi üretme amaçlı yenilenebilir enerji üretimine iktisadi işletmeleri aracılığıyla yatırım yapması, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşmasına öncü olması önemli bir kazanım olur. Yeşil alanların, Türkiye’nin net sera gazı salımını yutak alanlar görevi görerek azalttığı göz önünde bulundurulduğunda, yeşil alanların genişletilmesi, özellikle iklim değişikliğine uyum konusunda belediyelerin önemli katkı sağlayacakları alan.
Belediyelerin azaltım ve uyum önlemleri alarak “iklim dostu” olmalarının önemli şartlarından biri, yatırımları için gerekli finansmanın sağlanabilmesi. OECD ülkelerinde kamu yatırımlarının %70’inden; çevre alanında kamu harcamalarının %50’sinden yerel yönetimler sorumlu (OECD, 2014). Türkiye’de de finansa erişim, hâlihazırda önemli bir zorluk. REC Türkiye olarak 2014 yılında gerçekleştirdiğimiz çalışmada belediyelerin 16 Kentsel Sürdürülebilirlik Kriterlerinde yaşadıkları sorunların çözümü için ihtiyaçları sorulduğunda neredeyse tüm alanlarda finansal destek ihtiyacı öne çıkıyor (bkz. Şekil 5). Belediyelerin, yenilikçi finansman modelleri üzerinde çalışmaları gerekecek.
Şekil 5 – Sorunların Çözümü İçin Belediyelerin İhtiyaçları
İklim değişikliği küresel bir sorun. Yerel yönetimlerin de uluslararası işbirliklerde bulunarak birbirlerinden öğrenmeleri iklim değişikliğiyle mücadelede artan rollerini yerine getirebilmelerine destek oluyor. Bu süreçleri kolaylaştırmak için kurulmuş çeşitli birlikler/örgütler bulunuyor. Türk belediyeleri de bu küresel girişimlere dâhil olmaya başladılar. Bu belediyelerin imzacısı olduğu en bilindik küresel girişimler, üye ülke, dünya ve Türkiye’den yerel yönetim sayısı Tablo 1’de görülebilir.
Tablo 1 – Yerel Yönetim İklim Girişimleri
Girişim
|
Covenant of Mayors | Compact of Mayors | C40 Cities |
Ülke Sayısı | 52 | 99 | 50 |
Yerel Yönetim Sayısı | 6.749 | 684 | 90 |
Türkiye’den Yerel Yönetim Sayısı | 13 | 4 | 1 |
Özetlersek; Türkiye’nin iklim değişikliğine en kırılgan bölgelerden birinde yer almasından dolayı kuraklık ve aşırı hava olayları gibi iklimsel risklere maruz kalacağı biliniyor. Türkiye’nin -kutunun dışında düşünerek- iklim değişikliğinin yarattığı riski fırsata çevirmeye; iklim yatırımlarının getireceği çevresel ve ekonomik kazanımlara odaklanması gerekiyor. Azaltım ve uyum konusunda önemli rol oynayan belediyelerin, ilk aşamada sera gazı salımlarını ve azaltım potansiyellerini tespit ederek katılımcı süreçlerle salım azaltım taahhütlerinde bulunmaları gerekiyor. Eyleme geçme konusunda belediyelerin, en fazla yetki ve sorumluluklarının olduğu yüksek salıma sebep olan ulaşım, binalar ve atık sektörlerine odaklanmaları önem arz ediyor.
ÇŞB. (2012). Binalarda Enerji Verimliliği. Binalarda Enerji Verimliliği: www.bep.gov.tr adresinden alındı
ÇŞB. (2017). Ulusal Atık Yönetim Planı. Ankara: ÇŞB.
Arıkan, Y., Özsoy, G., Gündoğan, A. C., Baş, D., & Sayman, R. Ü. (2015). A’dan Z’ye İklim Değişikliği Başucu Rehberi (2. Baskı b.). Ankara, Türkiye: REC Türkiye.
IPCC. (2014). İklim Değişikliği Sentez Raporu, Karar Alıcılar için Özet. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC).
NASA. (2017). Jan. 18, 2017 RELEASE 17-006. NASA.GOV: https://www.nasa.gov/press-release/nasa-noaa-data-show-2016-warmest-year-on-record-globally adresinden alındı
OECD. (2014). Cities and Climate Change. Brussels: OECD.
OECD. (2016). Affordable Housing Database. Affordable Housing Database: http://www.oecd.org/social/affordable-housing-database.htm adresinden alındı
Sayman, R. Ü. (2015). İklim Değişikliği ile Mücadelede Çarpan Etkisi: Paris Anlaşması. REC Türkiye. adresinden alındı
Sayman, R. Ü., Baş, D., Odabaş, G., & Akpulat, O. (2016). İklim Değişikliği CEO Algı Araştırması. Ankara: REC Türkiye.
Stern, N. (2007). The Economics of Climate Change: the Stern Review. Cambridge: Cambridge University Press.
TÜİK. (2013). Nüfus ve Konut Araştırması – 2011. Ankara: TÜİK.
UNEP. (2016). The Emissions GAP Report 2016. United Nations Environment Programme (UNEP). Nairobi: UNEP.
UNFCCC. (1992). United Nations Framework Convention for Climate Change. https://unfccc.int/files/essential_background/background_publications_htmlpdf/application/pdf/conveng.pdf adresinden alındı
UNFCCC. (1998). Kyoto Protocol to the United Nations Framework Convention on Climate Change. http://unfccc.int/resource/docs/convkp/kpeng.pdf adresinden alındı
Worldbank. (2013). Building resilience: integrating climate and disaster risk into development – the World Bank Group experience. Worldbank.