Dr. Yük. Müh. Duygu ERTEN
İstanbul Medipol Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi,
İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi
Giriş:
Artık ülkeler arası rekabet yerine şehirlerarası rekabet ön plana çıkıyor. Bu da sürdürülebilir akıllı şehir kavramıyla yeni bir karşılaştırma ölçütü oluşturuyor. Şehirlerimiz yapılardan ama en çok da binalardan oluşur. Akıllı şehirler deyince akla teknoloji gelse de aslında odağında insan olması gerekiyor. Binalar, mimarlık ve inşaat sektörünün çıktıları olup, şehirlerin oluşmasında en önemli müdahale alanlarıdır ve bu alanın profesyönelleri tarafından yerel kanunlar çerçevesinde şekillendirilir. Çevresel etkiyi sınırlamak ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için bugün kentsel dönüşümden, varolan binaların iyileştirilmesine kadar bu iki alanın önünde büyük fırsatlar yatmaktadır. Akıllı ve sürdürülebilir şehirler yaratmak bütünleşik yaklaşım olmadan mümkün olamaz. Akıllı şehirler; kent yönetimi, ekonomi, ulaşım, enerji, altyapı, çevre, atık, su, güvenlik, sağlık, erişilebilirlik, bilgi erişimi gibi birçok farklı konu üzerinde yapılacak çalışmaları bünyesinde barındırmaktadır. Bu kavram en kısa zamanda şehirlere uygulanması gereken bir süreçtir.Birleşmiş Milletlerin tahminlerine göre, 2050 yılında dünya nüfusunun %60‟ından fazlası şehirlerde yaşayacak. Hızla kalabalıklaşan şehirlerde gelecek nesillere sürdürülebilir bir dünya bırakmak için gerekli adımların belli çerçeveler dahilinde atılması gerekiyor. Şehirlerimizin mevcut sorunları artan nüfusla daha da belirgin hale gelecekken, iklim değişikliği de yeni sorunları beraberinde getirecek.Kentsel inşa edilmiş çevre
yıllık küresel sera gazıemisyonlarının %75'inden
sorumludur: binalar tek başına %39'unu oluşturmaktadır. Bu emisyonların ortadan kaldırılması iklim değişikliğinin ele alınması ve “Paris İklim Anlaşması” hedeflerinin karşılanması için anahtardır.Son raporlarda kanıtlandığı gibi, dünya çapındaki enerji tüketiminin yaklaşık yarısı, küresel ısınmaya ve doğal ekosistemlerin değişimine önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır. Mevcut iklim krizi bağlamında - ve binaların çevre üzerindeki etkisi ve inşaat sektörüyle ilgili yeni düzenlemelerin gerektirdiği artan ekolojik farkındalık göz önünde bulundurularak (örneğin, Avrupa’nın Binalarda Enerji Performansı Direktifi, 2003) - sürdürülebilir çevresel tasarım ilkeleri ve uygulamaları son derece önemli hale gelmektedir. Mimarlık mesleği, ekosistem üzerindeki etkileri azaltmak ve inşa edilmiş ortamların beklenen iklim değişikliklerine adaptasyonunu teşvik etmek amacıyla, bina tasarımında pasif ve hibrit çevre stratejileri ve tekniklerinin entegrasyonu talebinde önemli bir canlanmaya tanık olmaktadır.Uluslararası yaklaşımlar
Bir çok uluslarararası kurum şehirlerin karbon sıfır hedefine ulaşması için araçlar, taahhütler ve girişimler geliştirmiştir. Bunlardan en önemlilerinden birisi Mimarlık 2030 girişimidir. “Mimarlık 2030”, devam eden iklim acil durumlarına tepki olarak 2002 yılında kurulan kar amacı gütmeyen, partizan olmayan ve bağımsız bir kuruluştur.Mimarlık 2030, 2006 yılında, 2030 Challenge adında, küresel inşaat sektöründe sıfır emisyon hareketini başlattı ve bu hareket proje geliştirenler, mimari tasarım firmaları, devletler, şehirler, ilçeler, Amerikan Mimarlar Enstitüsü (AIA), Uluslararası Mimarlar Birliği, ve Çin Anlaşması (düşük karbon /karbon nötr standartları için Çin'de şehir, kasaba ve binalar planlamak ve tasarlamak iPaylaş
