İsmail TATLIGİL
Mersin Büyükşehir Belediyesi
Geçici Hayvan Bakımevi Veteriner Hekimi
Sokak hayvanları denilince aklımıza kedi ve köpekler gelir. İnsanlığın bildiğimiz tarihinden çok öncesine dayanan, birlikte yaşamaya adapte olmuş kedi ve köpekler; farklı dönemlerde, farklı toplumlar tarafından, farklı yaklaşımlara uğramış olsalar da, günümüzde hala insanların en yakın dostlarıdır. Tarihte köpeklere zarar verilmesini şiddetle cezalandıran ilk toplum, Eski Mısır olmuştur. Ayrıca tahıllara zarar veren fareleri tükettikleri için kediler, Eski Mısır uygarlığında kutsal sayılıyordu. Roma, Eski Yunan, Orta Asya Türk uygarlıklarında ve Osmanlı döneminde de köpekler büyük değer görmekteydi. Ancak Ortaçağ Avrupa’sı kedileri “lanetli” olarak nitelendirilip, şehirleri kedilerden arındırdıktan sonra, fare istilası ve sonucunda veba salgınlarıyla boğuşarak milyonlarca insanın hayatına mal olan ağır bedeller ödemiştir.
Her canlının, doğanın ekolojik dengesinde önemli bir yeri olduğunu unutmamalıyız. Bir şeyleri korurken ya da kendi rahatımız için diğer canlı türlerini çevremizden uzaklaştırıp yok ederken, ileride bize ve çevreye zarar verebilecek daha zararlı canlıların çoğalmasına yol açarak, doğadaki hassas dengeyi de bozabileceğimizi göz ardı etmemeliyiz!…
Binlerce yıldan beri çoğunlukla vahşi doğa ile aramızdaki yakın çevrede yaşayan, bazen de çok daha yakınımızda ortak bir yaşamı paylaştığımız kedi ve köpeklerin yeri, kuşkusuz ki yine bizim yanımız ya da bize yakın olan çevredir. Ancak şehirlerin metropol boyutlarında büyümesi, insanların bahçeli yer evlerinden apartman yaşantısına geçmesi, daha hızlı ulaşım araçları ve yollar, bu dostlarımızla on binlerce yıldır birlikte sürdürdüğümüz ortak yaşantımızı sorunlu hale sokmaya başlamıştır. 1850’de Fransa’da, evcil hayvanlara kötü muameleyi yasaklayan “Grammont Yasası” ile İngiltere’de “Royal Commision” tarafından 1876 yılında hayvanlarla ilgili ilk yasa olan “Hayvanlara İnsancıl Davranma Yasası” Avrupa’nın yakın tarihinde bu yolda atılmış ilk adımlar olarak düşünülebilir.
İnsan hakları evrensel bildirisinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Paris’te 10 Aralık 1948 yılında üye devletler arasında imza altına alındığı düşünülürse; yine Paris’teki UNESCO Merkezinde 15 Ekim 1978 tarihinde Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin duyurulması, insanlık için bu sevimli dostlarımız adına büyük bir başarıdır. Bu beyanname, 1989 yılında Hayvan Hakları Federasyonu tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO Genel Direktörü ‘ne sunulmuş ve aynı yıl halka açıklanmıştır. Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi 14 maddeden oluşmaktadır:
1. Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
2. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bu hakkı çiğneyerek kimse onları sömüremez. Hayvanlarla ilgilenenler, bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.
3. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa; bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
4. Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde; karada, havada, suda yaşama ve üreme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
5. Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar, doğasına uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
6. İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız bir davranıştır.
7. Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
8. Hayvanlara fiziki ya da psikolojik acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.
9. Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de; bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.
10. Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler, hayvan onuruna aykırıdır.
11. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.
12. Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.
13. Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.
14. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da, insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.
Ancak durum böyle olmasına rağmen, dünya genelinde insanlar için olduğu gibi, hayvanlar için de ortak yasalardan ya da uygulamalardan söz etmek mümkün değildir. Müktesebatına uymaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkeleri arasında dahi, sokak hayvanları için ortak bir kanun ve uygulamadan söz edemeyiz.
Türkiye’de ilk resmi dernek 1912 yılında “Himaye-i Hayvanat Cemiyeti” adıyla kurulmuştur. Bu dernek 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle “Türkiye Hayvanları Koruma Derneği” olarak ismi değiştirilmiş ve faaliyetlerine devam etmiştir. Bu derneğin dışında, günümüze kadar, hem kamu tüzel kişilikleri himayesinde, hem de sivil toplum tarafından pek çok hayvan sever derneği kurulmuştur. Ne var ki, Cumhuriyet döneminde hayvanların korunması ile ilgili kanuni düzenlemeler sadece Türk Ceza Kanunu’nda bulunan 521 ve 527’inci maddeler vasıtasıyla yürürlüğe sokulmuştur. Madde 521’e göre: “Her kim bila mucip başkasına ait olan bir hayvanı öldürür veya işe yarayamayacak hale getirirse, sahibinin şikayeti üzerine dört aya kadar hapis ve on sekiz bin liraya kadar ağır para cezayı nakdiye mahkum olur. ”Madde 577’e göre ise “Bir kimse hayvanlara karşı insafsızca hareket eder veyahut aşikâr surette haddinden fazla yorulacak derecede zorlarsa, bin sekiz yüz liraya kadar hafif cezayı nakdiye mahkûm olur.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, bu maddeler modern hayvan haklarını karşılamaktan uzak ve yaptırım gücü pek fazla olmayan yasalardır. Türkiye’de hayvanları koruma kanunu çıkartma çalışmaları olmuş, bu konuda en ciddi çalışma, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından 1980’li yıllarda yapılmış, ancak bir neticeye ulaşmamıştır. Ülkemiz, hayvan hakları ile ilgili ve adıyla anılan ilk yasal adımı, Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde ve 4934 sayılı kanunla 1999 yılında Strasburg’da imzalanan milletlerarası bir sözleşme olan “Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne 15 Temmuz 2003 tarihinde attığı imza ile taraf olmasıyla, Hayvan Hakları mücadelesinde önemli bir yol alarak atmıştır. Bu yeterli olmasa da, Türkiye’de hayvan hakları alanında atılacak diğer adımlar için, kuvvetli bir basamak oluşturmuştur. Bunun en önemli sonucu da, 24 Haziran 2004 tarihinde TBMM tarafından 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun kabul edilerek, uygulamaya geçmesi olmuştur. 5199 sayılı kanun, ülkemizde şimdiye kadar hayvan hakları alanında yapılmış en kapsamlı kanun olmuştur. Böyle olmasına rağmen doğaldır ki, hala eksiklikler ve soru işaretleri taşımakta, kamuoyunun bir kısmında ilgili kanunda değişiklik yapılması ile ilgili yoğun talep ve ısrar sürmektedir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından çıkarılan 5199 sayılı hayvanların korunmasına dair uygulama yönetmeliği, yerel yönetimler tarafından yürütülür. Mersin Büyükşehir Belediyesi olarak sokak hayvanlarına karşı olan sorumluluğumuz ve görevimiz tam da burada başlar. 2002 yılında zamanın şartlarına ve olanaklarına göre ülkemizdeki ilk büyük ve kapsamlı barınaklardan biri olan barınağımız; her ne kadar yenilenerek hizmet vermeye devam etse de, Mersin Kenti’ne yakışır ve günümüz koşullarına uygun, yeni bir bakımevinin yapımı için yer araştırma safhası tamamlanmış, proje çalışmalarına başlanmıştır. Yeni bakımevimizin lokasyonunun, Kaşlı Mahallesi Çamlıdere mevkiinde eski bakımevinin kuzeyinden, Arslanköy sapağına kadar yaklaşık 150 dönümlük bir alanda olması planlanmaktadır. Büyükşehir yasasına göre hizmet alanı genişleyen Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin, ayrıca Erdemli-Silifke, Anamur-Aydıncık-Bozyazı, Mut-Gülnar ilçelerine hizmet verecek üç yeni bakımevinin daha yapılması için yer tahsis çalışmaları tamamlanmış olup, tüm bakımevlerinin 2016-2017 yılları içerisinde tamamlanması öngörülmektedir.
Bakımevlerimiz adı üzerinde olduğu gibi ve 5199 sayılı uygulama yönetmeliğinde belirtildiği gibi “geçici bakımevleri”dir. Yani Geçici bakımevlerinde hayvanlar sürekli olarak ya da ölene kadar tutulmazlar. Tedavi, kısırlaştırma, aşılama ve kayıt altına alınma işlemlerinden sonra, yine 5199 sayılı uygulama yönetmeliğine göre alındıkları yerlere bırakılırlar. Ancak biz Mersin Büyükşehir Belediyesi olarak, bu sadık ve sevimli dostlarımızı sokaklarda da yalnız bırakmamak adına, çevreye rahatsızlık vermeyecek ve Kent estetiğini bozmayacak şekilde uygun alanlara, hem pet şişe geri dönüşümünü sağlayacak, hem de bu canlarımızın su ve beslenmesine destek olacak şekilde, yine çevreci bir anlayış ile güneş enerjisinden yararlanarak çalışan, köpekler için beslenme kutuları “pugedon”lar, yerleştirdik ve yerleştirmeye devam edeceğiz. Kediler için ise yine uygun yerlere konulmak üzere kafesli, yuvalı beslenme odaklarının yapımına başlamış bulunmaktayız.
Geçici bakımevlerimiz, ne kadar güzel, ne kadar modern olurlarsa olsunlar, sokaklarımıza renk ve canlılık katan bu sevimli dostlarımızın yerlerinin bakımevleri olmadığının bilincinde olarak amacımız; başta insan sağlığı açısından risk oluşturabilecek zoonoz hastalıkların engellenmesi, bu sevimli canların hastalıklarının tedavisi ve aşırı üremelerinin kontrol altına alınması amacıyla kısırlaştırma operasyonlarının yapılmasıdır.
Halen 3 toplama aracı ve ekibi ile Mersin’e hizmet vermeye çalışan bakımevimiz, önümüzdeki günlerde ilk defa olarak 3 hayvan ambulansına ve 2 toplama aracına daha kavuşarak; daha hızlı, daha etkili hizmet vermenin heyecanı ve sevincini bütün Mersinlilerle paylaşacaktır. Buna göre geçici bakımevi bünyesinde oluşturulan toplama ekipleri; ihbar, şikayet, terk ya da rutin çalışmalarla toplanan, özellikle önceden hiçbir işlem görmemiş sokak köpeklerini, geçici bakımevine getirirler. Hayvan ambulansları sayesinde ise yaralı, kazalı, hasta hayvanlara ulaşmamız ve müdahalemiz daha çabuk olabilecek, haftanın 7 günü 24 saat kesintisiz olarak hizmet verebileceğiz. Geçici bakımevinde, veteriner hekimler tarafından muayenesi yapılan köpekler; yaş, büyüklük ve sağlık durumlarına göre farklı bölümlere yerleştirilirler. Hasta olanlar, öncelikle tedaviye alınır; yeni gelen bütün hayvanlara iç ve dış antiparazit uygulamaları yapılır. Tedavileri biten, uygun durum ve yaşta bulunan hayvanlar kısırlaştırılıp, kuduz aşıları da yapıldıktan ve belli bir rehabilitasyon sürecinden sonra, çipleme ve küpeleme işlemleri ile kayıtları yapılıp, alınmış oldukları yer ve mahallere geri bırakılırlar. Bu işlemler yapılırken, hayvanların rehabilitasyonu ile tekrar alındıkları yerlere salınmasına kadar geçen süre içerisinde, yapılan sahiplendirmelerle yuvalandırdığımız bu sevimli dostlarımızın mutluluğu, bizlerde de büyük sevinç yaratmakta; bu amaç doğrultusunda, bizde yarattığı yaşama sevinci ve görev aşkı ile severek yaptığımız işimizi, hem kalite hem kantite açısından daha yüksek değerlere ulaştırmamızda büyük bir motivasyon sağlamaktadır.
İsmail TATLIGİL
Mersin Büyükşehir Belediyesi
Geçici Hayvan Bakımevi Veteriner Hekimi