Bizi Takip Edin

Makaleler

İklim Değişikliği ve Bisiklet

08.03.2016

koray doğan urbarlı

Koray Doğan URBARLI

Çankaya Belediyesi Dış İlişkiler Müdürlüğü

Çevre ve Enerji Birimi Uzmanı

 

İklim Değişikliği ve Bisiklet

2015’in Aralık ayında Fransa’nın başkenti Paris’te gerçekleşen 21. Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansı (COP-21) bize, tüm dünya olarak bir yokoluşun eşiğinde olduğumuzu ve politikalarımızı değiştirmezsek de bu yokoluşun çok da uzun zaman sonra karşımıza çıkmayacağını gösterdi. Dünya’yı, yani insanın da bir parçası olduğu doğayı yokoluşa sürükleyen olgunun ismi: Küresel İklim Değişikliği. Bazı kafa karıştırma çabaları ve bu çabaların sonucunda ortaya çıkan tartışmaların dinmesiyle biz, tüm insanlık, şu anda biliyoruz ki küresel iklim değişikliğinin sorumlusu insan. Yani dünyanın oluştuğu zamandan beri ortaya çıkan hava dengesizliklerinden farklı, insan davranışları kaynaklı, bir iklim değişikliğiyle karşı karşıyayız. Dünya halihazırda olması gerekenden daha sıcak ve biz eğer hiçbir değişiklik yapmadan, yaşam tarzımızdan ve ekonomik yapımızdan, bu gidişatı sürdürmeye devam edersek, bu sıcaklık artışı geri dönüşü imkansız bir noktaya gelecek. Uzay çalışmalarında da gösterildiği gibi, aşırı soğuyan bir gezegeni iç dinamikleri eski haline çevirebiliyor fakat aşırı ısınmış bir gezegende yaşam bitiyor. Geri dönüş mümkün olmuyor. Dünyayı bu geri dönülmez noktaya yaklaştıran ise insan kaynaklı karbon salımları. Zaten COP-21’e ya da yapılan önceki Taraflar Konferansları’nda üzerinde durulan neredeyse tek konu karbon salımlarının azaltılmasıydı. Kyoto’da yapılan konferans ile ortaya çıkan Kyoto Anlaşması ve şimdi de daha ayrıntıları net olarak ortaya çıkmasa da ve henüz imzalanmasa da ortaya çıkan Paris Anlaşması (Paris Anlaşması 22 Nisan 2016 Yeryüzü Günü’nde imzalanacak).

COP-21’de ya da yapılan önceki Taraflar Konferansları’nda daha çok ülkelerin karbon salımları ve buna bağlı olarak karbon salımı azaltım hedefleri üzerinde duruluyor. Bunun yanında bir de kentlerin ve kentlerin yönetim birimleri olan belediyelerin salımları var. Paris’te COP-21 öncesinde bu gerçekliği gören ve öncülüğünü New York eski Belediye Başkanı Michael Bloomberg ile Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun yaptığı “Cities 4 Climate” (İklim için Şehirler) toplantısı gerçekleşti. Belediye başkanları iklim için daha fazla öne çıkmayı ve harekete geçmeyi konuştular.

Bu işin uluslararası düzeyi. Buradan yerele indiğimizde ve Türkiye’ye geldiğimizde iklim için öne çıkanların imza attıkları Covenant of Mayors’ı (Başkanlar Sözleşmesi) görüyoruz. Türkiye’de belediyelerin katıldıkları ve çok geniş bir alanı kapsayan Başkanlar Sözleşmesi’ni 2016 itibariyle 10 belediye imzalamış durumda. Bunlar, Karşıyaka Belediyesi, Bornova Belediyesi, Seferihisar Belediyesi, Kadıköy Belediyesi, Antalya Büyükşehir Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi, Nilüfer Belediyesi, Maltepe Belediyesi, Çankaya Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi.

Biz Çankaya Belediyesi olarak, Avrupa Komisyonu’nca yürürlüğe konan ve sürdürülebilir enerji politikalarını destekleyen Başkanlar Sözleşmesi’ndeki (Covenant of Mayors) yerimizi 2015 yılında aldık.

Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, 22 Nisan Yeryüzü Günü’nde attığı imzayla, Çankaya’nın karbondioksit salınımını 2020 yılına kadar yüzde 25 oranında düşürmeyi taahhüt etti. Anlaşmanın genel kabulü % 20 olsa da, Çankaya Belediyesi olarak bu taahhütü biraz daha yükselttik. Bu imzayla, yine anlaşma gereği bir yıl içerisinde yereldeki paydaşlarla birlikte kentteki karbondioksit salınımı azaltma gösterge hedefini de içerecek bir “Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı”nı hazırlayacağız.

Covenant of Mayors’ın işleyişi üç adımda gerçekleşiyor. İmza, Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı ve planın izlenmesi. Türkiye’de bazı belediyeler üçüncü adıma geçmiş durumdalar. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, neredeyse tüm dünyanın dikkat kesildiği bir konuda Türkiye’den sadece 10 tane belediyenin inisiyatif almış olması (Bu belediyelere İstanbul ve Gaziantep Büyükşehir Belediyelerini de ekleyebiliriz başka platformlardaki çalışmalarından dolayı) gerçekten çok azdır. Covenant of Mayors sadece Avrupa’ya açık bir Sözleşme olmasına karşın 6500’e yakın belediye tarafından imzalanmıştır ve ne yazık ki bunların sadece 10’u Türkiye’dendir.

Karbon salımlarına daha yakından baktığımızda ve sektörel olarak ayırdığımızda şunu görüyoruz. Ülkeden ülkeye ve ülkelerin içinde de kentten kente değişse de ortalamaya baktığımızda dünyada karbon salımlarının % 15’i ulaşım kaynaklı. Daha da net söylemek gerekirse fosil yakıtlara dayalı ulaşımdan kaynaklı. Konu kentler olunca bu oran % 40’lara kadar çıkabiliyor. Bu oran bazı şehirlerde o kadar yukarılara çıkıyor ki, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de hava kirliliğini önlemek amacıyla tek-çift plaka uygulamasına geçildi ve bu uygulama halen devam ediyor. Benzer uygulamaların Avrupa’nın çeşitli kentlerinde de devreye girebileceği konuşuluyor. Burada şunu vurgulamak gerekir. Bu kısıtlamalar trafik sıkışıklığı sebebiyle değil, hava kirliliği sebebiyle yapılıyor. Ulaşımın gözle görülür olumsuz etkisi hava kirliliği, gözle görülmeyen ama kendisini hissettiren ise karbon salımları.

Ulaşımdan kaynaklı karbon salımlarına çare olarak sunulan elektirikli otomobiller de kağıt üzerinde olumlu dursa da, bir adım sonrası da düşünülerek değerlendirilmelidir. Elektiriğin kaynağının yenilenebilir bir kaynak olması halinde olumlu bir gelişme olarak görülebilecek bu otomobiller; kaynak eğer termik ya da nükleer gibi doğaya ve insana zararlı santraller ise düşünüldüğü kadar da olumlu olmayacaktır. Petrol yerine daha kirli olan kömürün yakılması ve çevirim-iletim sürecinde kayıplar düşünüldüğünde çok daha zararlı olacağı bile söylenebilir.

Peki ne yapmalı?

Çözüm fosil yakıta bağlı tekerlekli ulaşımı olabildiğince azaltmak; yine aynı ilkeyi de gözeterek toplu ulaşımı cazip hale getirmek ve temiz ulaşıma yani bisiklete öncelik vermek. Bu alt alta yazıldığında kolay yazılabilen ama kentlerin çok ince şekilde düzenlenmesini gerektiren bir reçete aslında. Otomobile göre düzenlenmiş ve “olması gerektiği için” olan bir toplu taşıma ağına sahip kentlerimiz ile bu reçeteyi uygulamak pek mümkün görünmüyor.

Konu bisiklete geldiğinde de durum farklı değil. Bisikletin bir spor aracı olması yanında şehir içi ulaşım için de gerçek bir alternatif olduğunu ve bir taşıt olduğunu dile getirmek ve bunun için uygulamalara başlamak gerekli. Bisiklet yolları yapmak, halen var olan tüm yolların bisikletlilerin güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde düzenlemek gerekli. Ve daha da önemlisi kamuoyunu bisiklete hazırlamak gerekli.

İşte bu gerekliliği biraz eğlence ve biraz da rekabet ile birleştiren European Cycling Challenge (Avrupa Bisiklet Meydan Okuması) tam da bu gerekliliğe karşılık geldiği için Çankaya Belediyesi tarafından hayata geçirildi.

Günlük yaşamda bisiklet kullanımını teşvik etmek ve atmosfere salınan karbon oranını düşürmek için İtalya’nın Bologna Belediyesi tarafından organize edilen ve 2015’te dördüncüsü gerçekleştirilen Avrupa Bisiklet Meydan Okuması, tüm Avrupa’dan katılımcı belediyelerin dahil olduğu ve 1 Mayıs – 31 Mayıs tarihleri arasında belediyelere kayıt yaptıran bisiklet kullanıcılarının kat ettikleri mesafelerin ölçülmesiyle sonuçlanan bir yarışma. 2013 senesinde Avrupa çapında 12 belediyeden 3.000 bisiklet kullanıcısının 300.000 km mesafe kat ettiği yarışmada bu rakamlar 2014 yılında 32 belediye, 17.000 katılımcı ve 1.500.000 km’ye çıkmış. Geçtiğimiz sene Türkiye’den ilk defa Çankaya Belediyesi’nin katıldığı European Cycling Challenge’a toplam 39 belediye katıldı. 26.000 katılımcı, 2.000.000 km’den fazla mesafe kat ettiler ve günlük yaşamda fosil yakıtlarla gerçekleştirecekleri ulaşımı temiz ulaşım ile sağladılar. Sadece bir yarışma olmanın ötesinde, çevreye duyarlı bir etkinlik de olan ECC sayesinde 2013 yılında 35 ton karbon emisyonundan tasarruf edilirken, 2014 yılında bu rakam 183 tona çıktı. Çankaya takımına kayıt olan 400 bisikletli 33.823 km bisiklet sürerek Çankayalıların hesabında toplam 7 ton karbon tasarruf etmiş oldu.

Bu işin eğlenceli ve rekabete dayalı kısmı. Fakat bir de hem gerçek hem de mecazi anlamda işin can alıcı kısmı var. Özelde Ankara, genelde de Türkiye bisiklet kullanımını bir alternatif olarak görmüyor; görmediği için de kentlerini buna göre hazırlamıyor. Hal böyle olunca bisikletin ulaşım aracı olarak kullanılmaması gibi bir sonuç da ortaya çıkabiliyor; bisikletlilerin kazalar yaşayarak yaralanmaları hatta hayatlarını kaybetmeleri de… Hepsinin toplamında iklim değişikliğine katkısını da unutmamak gerekir.

Güvenle bisiklete binilebilen, ulaşımın yeterli ve gerekli istasyonlar ile bisiklete göre düzenlendiği ve toplum tarafından da tercih edildiği kentler çağdaş dünyanın olmazsa olmazı. Otomobilsizleştirilmiş kentlere çok da uzak değiliz. Takım elbisesi ile işe giden bir kadın ya da okula çocuğunu bisikletle götüren ve oradan da işine gidecek olan bir erkek imgesi bizim aklımıza eğer Avrupa ya da Amerika kentlerini getiriyorsa daha alacak çok yolumuz var demektir. Fakat bu yol almamız gereken bir yol. Hem kendimiz hem kentlerimiz hem de dünya için.

Bu Haberi Paylaşın