Melike BAYSAL
Veteriner Hekim/Klinisyen
Bursa Veteriner Hekimleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı ‘’sadece bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması’’ şeklinde tanımlar.
DSÖ Avrupa Bölge Ofisi Kent Sağlığı Merkezi Başkanı Dr.Agis Tsouros Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği’nin Yalova’da gerçekleştirilen 8.yıl konferansında, ‘’Malta’da yapılan toplantıda şu anlaşıldı ki; sağlık, devletin tüm katmanlarının ortak sorunu. Bu sorunun çözümü noktasında; belediye başkanları da en az politikacılar, bakanlar ve bölgesel liderler kadar önemli bir konuma sahiptir. Sizler buradasınız çünkü vatandaşlarınızın hayat kalitesini önemsiyorsunuz. Fiziksel ya da sonradan yapılmış ortamları önemsiyorsunuz. Şehirlerinizin sağlıklı ve iyi bir ticari alan olmasını istiyorsunuz. Şehirlerinizin tarihi mirasıyla birlikte geleceğe yönelik vizyonla güçlü şehirler olmasını istiyorsunuz. Sizler aslında halk sağlığı liderlerisiniz.’’
Bir veteriner hekim olarak; DSÖ’nün sağlık tanımını ve Dr.Tsouros’un belediye başkanlarının halk sağlığı liderliği tanımını aynı zamanda ‘’hayvanlar’’ için de geçerli sayıyorum. Bizler kabul etsek de etmesek de evcil hayvanlar da yabani hayvanlar da insan yaşamının bir parçasıdır ve varlıklarına saygı duymak aynı zamanda onların sağlıklı yaşam hakkına da saygı duymayı gerektirir. Bir çok Avrupa ülkesinde kanunlarla belirlenen ‘’hayvan refahı’’ konusu ülkemizde henüz bilindik ve yaygın bir kavram olmasa da umuyorum ki yakın gelecekte sıklıkla duyacağız.
Çünkü hayvan refahının gözetilmemesi hayvanların ‘’sağlıksızlık’’ haline neden olmaktadır; sağlıksız bir hayvan da sağlıksız bir çevre ve sağlıksız insan demektir.
Bu nedenle, son yıllarda bir kavram daha yavaş yavaş hayatımıza girdi ve bundan sonraki yıllarda sağlık politikalarının oluşmasında kendine oldukça fazla yer bulacak gibi görünüyor.
19.yy’da Dr.Rudolf Virchow’un çalışmaları ile ortaya çıkan ve şu cümleleri ile somutlaşan bu kavram Tek Sağlık’tır. ‘’Hayvan ve insan hekimliği arasında ayırıcı bir çizgi yoktur, olmamalıdır da. Amaç farklıdır fakat elde edilmiş tecrübe bütün hekimliğin temelini teşkil etmektedir.’’
Tek Sağlık yaklaşımından hareketle, bu yazıda hayvan sağlığından değil; hayvan sağlığının insan sağlığına olan etkilerinden, kentlerdeki yaşamın bu hastalıklardan nasıl etkilendiğinden, korunma yollarından ve bu çerçevede yerel yönetimlerin sorumluluklarından bahsedeceğim.
Önce Tek Sağlık yaklaşımının tanımını yapmak, kent yaşamı ve bulaşıcı hastalıklar bağlamında hayvan sağlığının etkisini daha net değerlendirmeye yardımcı olabilir.
Tek Sağlık; insanların, hayvanların, bitkilerin ve bunların kullandıkları ortak çevre ile arasındaki ilişkileri dikkate alan, asgari sağlık ve refah sağlayabilmek amacıyla yerel, bölgesel ve küresel düzeyde işbirliğini önceleyen, çok sektörlü ve disiplinler arası bir yaklaşımdır. (OHC, 2021)
Tek Sağlık yaklaşımının daha çok konuşulmasına neden olan şey aslında şu an tüm dünyanın hazırlıksız yakalandığı, etkisinden kurtulamadığı ve tüm normallerimizi alt üst eden COVİD-19 pandemisidir. Pandeminin henüz epidemiyolojik çalışmaları tamamlanmamış olduğu için bilim dünyası tarafından kabul edilen ancak kesin olarak paylaşılamayan bilgi, hastalığın ‘’zoonotik’’ olduğudur. Tıpkı 2003 yılında ortaya çıkan SARS CoV-1 VE 2008 yılında ortaya çıkan MERS’te olduğu gibi.
Pandeminin ortaya çıkması, yayılması, korunma ve toplumsal bağışıklık süreci tam olarak bir Tek Sağlık konusudur ve ‘’kentleşme’’ bu sürecin çok önemli bir parçasıdır.
Kentleşme, kırsaldan kentlere nüfus akınını anlatan bir nüfus hareketi değildir sadece; sanayileşme ve ekonomik olarak gelişme sonucu kent sayısının artması ve mevcut kentlerin büyümesi sonucu ortaya çıkaran, toplum yapısında, insan davranış ve ilişkilerinde değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir.
Kentleşmenin, toplumun belli kesimlerin ihtiyacı haline gelmesi pek çok nedene bağlıdır ve ortaya çıkan sonuçlar da çok çeşitlidir. Yaklaşık bir asır önce, dünya nüfusunun sadece yüzde 20’si kentlerde yaşıyordu ve bu oran gelişmiş ülkelerde en az yüzde 5’ti. (Neiderud, 2015) Bu oran, bugün tamamıyla değişmiştir ve insanlık tarihinde ilk kez dünya nüfusunun çoğunluğu şehirlerde yaşar hale geldi. Bugün dünya nüfusunun yüzde 55’inden fazlası şehirlerde yaşamaktadır ve 2030 yılına kadar bu oranın yüzde 68’lere çıkacağı öngörülmektedir. (WHO 2021, Kari, 2021)
Bu artış; pek çok olumsuzluğu beraberinde getirirken bunların en başında sağlıkta yaşanan olumsuzluklar gelir. Özellikle bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkışı, yayılışı ve kontrolünde ortaya çıkacak zorluklar kentleşmenin, özellikle çarpık kentleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Sağlıksızlığı ortaya çıkaran kentleşmenin buna nasıl sebep olduğuna da kısaca değinmekte fayda var.
Kentleşme/çarpık kentleşme, ekosistemin çok önemli unsurlarından olan alanların betonlaşmasına, ormanların maden aramaları için parçalanmasına, bu nedenle ve kırsalda imar izni ile yaban hayatına yaklaşılmasına, yine ormanlık alanların, tarlaların, meraların imara açılması ile tarım ve hayvancılıkta üretimin azalmasına, istihdamın azalmasına, gıdaya erişimde güçlüğe, küresel ısınma ve iklim değişikliğine, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sonucu olarak hayvan popülasyonlarının değişmesine, bazı türlerin yok olmasına, buna bağlı olarak başka türlerin artışına, hayvan göçlerine, yeni patojenler yani hastalık etkenlerinin ortaya çıkışına, yayılışına neden olmaktadır…
Yani kentleri inşa ederken ya da daha da büyütürken, aslında insanı, hayvanı, yaban hayatını ve çevreyi de düşünmek ‘’sağlıklı toplum’’ için ilk şarttır.
Peki nedir bu zoonotik hastalıklar ve neden bu kadar önemlidir? Bu hastalıklardan korunmak için bugün neler yapabiliriz?
İnsanlardaki enfeksiyöz (enfeksiyonun neden olduğu, enfeksiyon yapan, bulaşıcı hastalık) hastalıkların yüzde 61’i hayvansal kökenlidir yani zoonotik hastalıktır ve yeni oluşan patojenlerin yüzde 75’i hayvanlardan insanlara geçmektedir. (EBOLA, Batı Nil Virüsü, Kuş Gribi, henüz epidemiyolojik çalışmaları tamamlanmadığı için net olmasa da COVİD 19 gibi)
Sıkça duyulan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, şarbon, kuduz ve brusella da zoonotik hastalıklar olup ülkemizde hala önemli bir halk sağlığı problemidir. Aynı zamanda, hayvan refahını da etkilemekte, üretim amaçlı yetiştirilen hayvanlarda verim kaybına, dolayısıyla ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Zoonotik Hatalıklar Daire Başkanlığı’nın eğitim modülünde yer alan hastalıklara baktığımızda yukarıda yazılanlara ilave olarak lyme, hanta virüs, toksoplamoz, kist hidatik, leptospiroz, tularemi, Batı Nil Humması, giardiazis, amebiyazis görülmektedir.
Zoonotik hastalıklar gıda yoluyla, direk temas yoluyla, vektör aracılığı ile bulaşabilir. Yine zoonotik hastalıkların bir kısmı evcil hayvanlar aracılığı ile bulaşırken bir kısmı yaban hayvanları aracılığı ile bulaşmaktadır.
Gıda yolu ile bulaşan zoonotik hastalıklara Salmonella, Brusella (Malta Humması), Liysteria, Campylobacter ve Tüberküloz sayılabilir. Hayvansal gıdaların kontrollü bir şekilde tüketime hazırlanması, gıda kaynaklı zoonozların önüne geçmeyi sağlayabilir. Özellikle mezbahalar ve açık pazarlarda yapılması gereken denetimler, belediyelerin kendilerine ait mezbahalarının olması, kent yaşamında halk sağlığının korunması için çok önemlidir. Özellikle kurban bayramları bu anlamda zoonoz hastalıkların en yaygın olduğu dönemlerdir ve sorumluluk en fazla yerel yönetimlerindir.
Yoğun kentleşme, apartman hayatı nedeniyle değişen koşullar, kurban bayramlarında sağlık sorunlarını giderek daha önemli hale getirmiştir. Bu dönemde, hayvanların sağlıklı olmasının yanı sıra – antibiyotik kullanılmamış olması, hastalıktan ari olması gibi- çevrenin de sağlıklı olması gerekmektedir. Hayvanların açık alanlarda bekletilmesi, evlerin bahçesinde ya da ortak kullanım alanlarında kesilmesi, atıkların kontrolsüzce çöpe atılması, su kaynaklarına yakın yerlere atılması atıkların taşıyabileceği çok çeşitli hastalık etkenleri ile kentsel yaşam alanlarını kirletip, zoonotik hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Bu dönemde yerel yönetimler, hem hayvanların sağlık ve refahı hem de çevrenin temizliği için gerekli tüm önlemleri almalıdır.
Her Kurban Bayram sonrası, insan ve hayvan sağlığında ortaya çıkan zoonotik hastalıklar konusunda insan ve hayvan hekimleri ortak çalışıp, Sağlık Bakanlığı ve Tarım Orman Bakanlığı tarafından Türkiye’de görülen zoonotik hastalıklar konusunda istatik paylaşsalardı eğer hem konunun önemi daha somut olarak görülür hem de daha gerçekçi önlemler alınması sağlanabilir.
Kent yaşamı içinde, halk sağlığını tehdit eden zoonotik hastalıklardan biri de ‘’kuduz’’dur. Tilki, kurt, çakal gibi yabani hayvanlardan ve kedi, köpek, inek, koyun, keçi gibi evcil hayvanlardan insanlara bulaşabilmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar göstermektedir ki sahipsiz hayvanlardan tilkilere yani yaban hayatına kuduz bulaşı olmakta, yaban hayvanlarından özellikle meralarda çiftlik hayvanlarına bulaşma gerçekleşmektedir. Saipli hayvanlar, sahipsiz hayvanlar ve yaban hayatı arasından eş zamanlı bir bağışıklık sağlanamadığı için döngü kırılamamaktadır.
Bu konu da dikkati tekrar yaban hayatına olan insan müdahalesine çekiyor. Yaban hayatına yaklaşmak, ormanları parçalayarak yaban hayatına maruz kalmak, maden ya da imar yoluyla insanları yaban hayatının içine dahil etmek, sahipsiz hayvanların hayvan sağlığı hizmeti yetersiz belediyeler tarafından ormanlık alana bırakılması kuduz da dahil olmak üzere birçok zoonotik hastalığa zemin hazırlamaktadır.
Kent yaşamı, kontrolsüz kalabalıklar, artan evsel atıkların oluşturduğu çöp alanlarında kontrolsüzlük, sahipsiz hayvanlar, hayvan refahının gözetilmemesi, sulak alanlara ya da ormanlık alanlara yakın yerleşimler hayvan ve insanları vektör temasına da yakınlaştırmakta, hem hayvanlar hem insanlar vektör kaynaklı patojenlere maruz kalmakta, aynı zamanda vektörler nedeniyle bazı zoonotik hastalıklar hayvanlara taşınmakta, onlardan da insanlara bulaşmaktadır.
Tüm dünyada, kedi ve köpekler vektör kaynaklı patojenler tarafından enfekte olma riski taşırlar. Keneler, pireler, kum sinekleri, sivrisinekler zoonotik öneme sahiptir.
Özellikle kan emici özelliği nedeniyle sivrisinekler vektör mücadelesinin ilk ve en önemli ayağıdır. Tüm dünyada sivrisinek salgın hastalıkla eşdeğerdir, mücadelesinde ise larva döneminde çevreye duyarlı, hedef canlı dışında başka canlılara zarar vermeyen biyosidal ürünlerle doğru zamanda doğru ekipmanla çalışmak çok önemlidir.
Batı Nil Virüsü, sıtma (Malarya), Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi vektör kaynaklı hastalıkların eradikasyonu kaynağında vektörlerin yok edilmesi ile mümkündür ve bu konuda sorumluluk yerel yönetimlere aittir.
Kısaca değinmeye çalışarak, hayvan sağlığı korunmadan insan sağlığının korunamayacağını anlatmaya çalıştığım bu yazıda yapılması gerekenleri de kısaca belirtmek ‘’sağlıklı kentler’’ için gelecek yıllarda ‘’sağlık planlaması’’ için rehber olabilir.
Herşeyden önce hem insan sağlığında hem sağlığında ‘’koruyucu hekimlik’’ kavramı yeniden benimsenmelidir. Korumanın tedavi etmekten daha kolay, daha ekonomik ve daha insancıl olduğu unutulmamalıdır.
Şehir vizyonu oluşturulurken hayvan sağlığı, yaban hayatı, insan sağlığı yani kısaca ekosistem sağlığı gözetilmelidir.
Doğanın, ekosistemin bir parçası olan tarım alanı, mera, yayla, akarsu, göl, sulak alanlar vb’nin korunarak kent planlaması yapılması gerekmektedir.
İklim değişikliğinin, insanlık ve dünya için hayati öneme sahip olduğu unutulmamalı, ormanlar daha çok korunmalıdır. Maden sahaları için ormanların parçalanmasına izin verilmemelidir.
Kırsal kalkınma planları hazırlanarak, kente göçlerin önüne geçilmeli, kırsaldaki geleneksel mimari desteklenmelidir.
Hava kirliliği mutlaka kontrol altına alınmalıdır.
Zoonotik hastalıklara direk müdahale içinse yerel yönetimlerin, bünyelerinde mutlaka Veteriner İşleri Müdürlüğü’nü kurması gerekmektedir. Sahipsiz hayvanların sorunları ve halk sağlığına etkilerinin ortadan kaldırılması için, vektör mücadelesi için, güvenilir, yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşmak için ‘’bilim’’ tek rehber olmalıdır.
Yerel yönetimlerde Halk Sağlığı birimleri Tek Sağlık yaklaşımını benimseyerek çalışabilmeli, Veteriner İşleri Müdürlüğü ile koordinasyon sağlanarak zaten var olan ve kentleşme ile birlikte daha da artan ve artacak olan zoonotik hastalıkların önlenmesine çalışılmalıdır.
Türkiye’de karşılaşılan zoonoz hastalıklarla ilgili olarak kesin bilgiler ne yazık ki sağlıklı bir şekilde veteriner hekimler, hekimler ve kamuoyu ile paylaşılmamaktadır. Herşeyden önce bu şeffaflık sağlanmalı, alınacak önlemler açık veriler kullanılarak belirlenmelidir.
Çünkü hastalıklar sınır tanımaz…
http://www.kadikoyakademi.org/hizli-kentlesme-ve-ormansizlasmanin-olumcul-viruslerle-baglantisi/ Rina CHANDRAN, 11.03.2020, NewTrust.org, Çev:Aras Aladağ
https://tvhb.org.tr/wp-content/uploads/2019/03/SempozyumZoonoz_EYarsan.pdf
http://ahmetsaltik.net/tag/zoonotik-hastalik/
https://tvhb.org.tr/2019/07/09/zoonotik-tehdide-dikkat/
Kari,A.Who:Why urban health matters.
https://www.who.int/health-topics/urban-health/urban-health-gallery
Veteriner Hekim Dr.Adnan SERPEN, Sağlıklı Kentler İçin Niçin Tek Sağlık, III.Uluslararası Şehir, Çevre ve Sağlık Kongresi-I.Uluslararası Sağlık ve İklim Değişikliği Kongresi Sunusu