Prof. Dr. Bülent YILMAZ
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi,
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü
SKB Danışma Kurulu Üyesi
1.Giriş
Genellikle şehirler; kamu hizmetleri, arazi kullanımı, konut, ulaşım, hijyen ve sanitasyon ve iletişim sistemlerine sahip olan sakinleri öncelikle tarım dışı işlerde çalışan kalıcı ve yoğun insan yerleşim alanları olarak tanımlanır.İnsanlar, bilinen tarihin uzun bir döneminde düşük yoğunluklu küçük topluluklar halinde kırsal alanlarda yaşamıştır. MÖ 4000’lere kadar birkaç şehir olmasına rağmen antik dünyanın şehirleri genellikle küçüktür ve daha kalabalık kırsal nüfus tarafından desteklenmektedir. İlerleyen çağlarda şehirlerde yaşayan dünya nüfusunun oransal büyüklüğünün, 1600’lü yıllara kadar % 5'e ulaşamadığı ve 1800’lerde % 7'ye ulaşabildiği tahmin edilmektedir. Ancak, 1900’lerde % 16'ya yükselmiş ve hızla artarak 2007 yılından itibaren kırsal nüfusu geçmiştir [1].Birleşmiş milletler teşkilatı (UN) tahminlerine göre; “bugün dünya nüfusunun % 55'i şehirlerde yaşamaktadır ve 2050 yılına kadar % 68'e ulaşması beklenmektedir (bu tahmin 2050 yılına kadar şehirlerin nüfusuna 2.5 milyar daha eklenerek 7 milyar kişiye ulaşılacağını da öngörmektedir), şehirler toplam küresel GSYİH'nın % 80'ine katkıda bulunur, önümüzdeki yıllarda kentsel genişlemenin % 95'i gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecektir, bugün çoğunluğu doğu ve güneydoğu asya'da 883 milyon insan gecekondularda yaşıyor, dünya şehirleri dünya topraklarının sadece % 3'ünü kaplıyor, ancak enerji tüketiminin % 60-80'ini ve karbon emisyonlarının % 75'ini oluşturuyor, hızlı şehirleşme tatlı su kaynakları, kanalizasyon, yaşam ortamı ve halk sağlığı üzerinde baskı oluşturuyor, 2016 itibarıyla şehir sakinlerinin % 90'ı güvenli olmayan hava soluyor ve bu da çevre hava kirliliği nedeniyle 4,2 milyon insanın ölümüne neden olmaktadır, küresel şehir nüfusunun yarısından fazlası güvenlik standardından en az 2,5 kat daha yüksek hava kirliliği seviyelerine maruz kalmıştır”.Bugün şehirleşme bütün dünyada devam eden ve evrensel hızda olmayan bir süreçtir. Gelişmiş ülkelerde bu süreç büyük oranda tamamlanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde ise hızlı bir şekilde devam etmektedir. Şehirleşme süreci ile sağlık arasındaki ilişki karmaşık olmasına rağmen sürecin bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasını teşvik ettiği belirlenmiştir [2-4]. Ayrıca, küresel sağlık üzerinde önemli etkisi olan şehirleşme ile bulaşıcı hastalıkların özellikleri de değişmektedir. Şehirlerdeki konut, sıhhi tesisat, havalandırma ve sosyal hizmetler vb., yaşam standartları genellikle kırsal alanlara göre daha yüksek ve birçok avantaja sahip olmasına rağmen şehirler bulaşıcı hastalıkların hızla yayılması için katalizör görevi yaparak insan sağlığı açısından tehlike oluşturmaktadır. Çünkü, dünya genelinde artan şehirleşme oranı sonucunda kırsal olarak algılanan bazı bulaşıcı hastalıkların şehirlere taşırken, şehirlerde yaşayan insanlar arasındaki yüksek yoğunluktan dolayı yakın temas sonucu hastalıklar hızla yayılmaktadır.Salgın, kontrol dışı herhangi bir halk sağlığı sorununu tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Yerel veya bölgesel coğrafi bir alanda beklenmedik şekilde oluşan ve nüfusun çoğunluğunu etkileyen aylar veya yıllar sürebilen hastalıklar olarak ifade edilebilir. Dünya tarihindeki bilinen en eski salgın hastalık kanıtlarına kuzey doğu Çin’in hamin mangha ve miaozigou (Fotoğraf 1) arkeolojik yerleşim alanlarında M.Ö. 5000 yıllarına tarihlenen toplu mezarlardaki iskeletlerde rastlanılmış ve bugüne kadar dünya üzerinde yerel, bölgesel veya küresel ölçekte sayısız salgın belirlenmiştir.Salgın biPaylaş
