Prof. Dr. Erdoğan YÜZER
İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü
Giriş
3 büyük uygarlığa başkentlik yapmış İstanbul kenti için tarihsel dönemler boyunca içme ve kullanma suyunun sağlanması yaşamsal bir sorun olmuştur. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde Istrancalardan başlayarak İstanbul dışındaki membalar ve yüzey suları kemerlerle taşınmış, yeraltı sarnıçlarında biriktirilmiş, çeşmelerle dağıtılmıştır.
Bu makalede öncelikle suyun tüm canlılar için vazgeçilmezliği ‘Su Kültürü’ kavramı ile ilişkilendirilerek ele alınmış, daha sonra İstanbul’un içme suyu durumu miktar ve kalite açısından irdelenmeye çalışılmıştır.
Su Kültürü
Denizler, göller, akarsular, yaşamımıza değişik tat ve sağlık katan sıcak ve soğuk su kaynakları, hayranlıkla izlenen mağara oluşumları, benzersiz görsel zenginlik sunan şelaleler, buzullar doğa ile suyun gizemli birlikteliklerinin, başka bir deyişle kucaklaşmasının ilk akla geliveren örnekleridir.
İnsan yaşamı evrensellik kavramı ile birlikte değerlendirildiğinde bunlar arasındaki olmazsa olmaz köprünün ‘Su’ olduğu görülür. Bu nedenle ‘Yaşamın Özü Sudur’ yaklaşımında yeryüzündeki insan varlığının ve bunun oluşturduğu uygarlıkların geliştirilmesinin ve devamının ne denli suya bağlı olduğu vurgulanmaktadır.
Su, özellikle üzerinde yaşadığımız gezegenin doğru kullanılması ve paylaşılması gereken, önemi gittikçe daha duyarlı olarak anlaşılan bir nimetidir. Sadece suya özgü bu ‘farklılık’ nedeni ile 2009 yılında İstanbul’da düzenlenen 5.Dünya Su Formu’nun ana teması, biraz da felsefi ve insancıl bir yaklaşımla,
‘Su Biraraya Getirir!’
olarak benimsenmiştir. Bu yaklaşımda suyun hoşgörü kültüründe oynadığı müstesna rol belirtilmek istenmiştir. Suyun genelinde canlı, özelinde insan yaşamında böylesine önemli olması, her uygarlığın ayrı bir Suyu Değerlendirme Kültürü’nün ve onun tamamlayıcısı olan ‘Su Mimarisi’nin gelişmesini sağlamıştır.
Su hayatın vazgeçilmez kaynağıdır ve bütün dinlerde kutsal kabul edilir. Tarih boyunca çeşmeler, sebiller, hamamlar, şadırvanlar, sarnıçlar, kerhizler, ayazmalar, su yolları ve su kemerleri bu kültürün kendine özgü örnekleridir.
Geleneksel uygarlıklarda su, aynı zamanda, içerisinde Mistik bir arıtma ve temizleme gücü barındıran, saflığın, sadeliğin, bilgeliğin sembolü de olmuştur.
Kültür kavramının, “tarih boyunca insanların oluşturduğu ve aktardığı maddi ve manevi değerlerin ahenkli bir mozaiği” olarak tanımlanabileceği düşünüldüğünde, toplumların sağlıklı gelişmesinde kültürel değerlere ve geleneklere saygı gösterilmesinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Anadolu’da yerleşik uygarlıkların çok boyutlu analizinde, eski Yunan’dan Roma’ya, Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan geçiş sırasında yer alan manevi değerler arasında “Su Kültürü”nün ayrı bir yeri vardır. İlk büyük su uygarlıklarını kurmuş olan Roma İmparatorluğunun bu alandaki gerçek varisi Osmanlı Devleti’dir. Osmanlılar Romalıların yaptığı su ve sulama sistemlerini, köprü, kemer, sarnıç, ark gibi su yapılarını koruyup, geliştirmişlerdir.
Osmanlı Devletinin insanlık hizmetine sunduğu “Su Uygarlığı” günümüzde tarih bilinci gelişmiş toplumlarda önemsenmekte ve ayrıntıları ile araştırılmaktadır. İstanbul’un büyümesine ve nüfus artışına bağlı olarak artan su sorununun çözümü için, var olan su yollarına çeşitli zamanlarda ekler yapılmıştır. Bunlardan en önemlileri Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yapılan Halkalı ve Kırkçeşme Suyu tesislerindeki su kemerleridir.
Osmanlı döneminde özellikle 16 yy.’da, evlere su vermek yerine mahalle çeşmelerine su götürmek tercih edilmiştir. Bu yaklaşımla, çeşmelerin mahalleliyi bir araya getirmesi amaçlanmıştır. Bir yere su getirmek sevapların en büyüğü sayılmıştır. Anadolu’da pek çok çeşme yaptırılmış, mahalle çeşmeleri halkın kaynaşma yeri haline gelmiş, bazı mahaller ve semtler isimlerini bu çeşmelerden almıştır. Örneğin Beşiktaş Valide Çeşme Semti.
Daha sonraları, evlere su taşıyan ve saka adı verilen esnaf örgütü kurulmuştur. Bütün bunlar Osmanlı döneminin su kültürünün oluşturulmasına verdiği önemin bazı örnekleridir.
İstanbul’un Tarihsel Dönemlerden Günümüze İçme Suyu Durumu
İstanbul, sadece Türkiye’nin önemli şehirlerinin kavşağında değil, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının da odağında bulunmaktadır. Olağanüstü doğal güzellikleri, ılıman iklimi ile yüzyıllar boyunca birçok büyük uygarlığın yerleşim yeri ve merkezi olmuştur. İstanbul’un su ihtiyacının karşılanması için yapılan tarihi su yapıları (çok kemerli akidükler, köprüler, su kanalları, yeraltı sarnıçları) evrensel bir kültür mirası niteliği taşımaktadır. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan bu tarihi su yapılarının bazıları bütün ihtişamıyla ayakta durmakta ve halen hizmet vermektedir.
Şekil 1: İstanbul’un Su İhtiyacını Karşılayan Kaynaklar
Günümüzde İstanbul’un günlük 2 milyon m3 olan su ihtiyacı, Avrupa yakasında Istrancalardaki 6 baraj, Terkos Gölü, Alibeyköy, Sazlıdere ve B.Çekmece, Anadolu yakasındaki Ömerli ve Darlık Barajlarında depolanarak, Melen ve Yeşilçay (İsaköy) regülatörlerinden pompalanan yüzey suları ile karşılanmaktadır.
Yeraltı sularının bu ihtiyacın karşılanmasındaki katkısı toplam ihtiyacın %4-5’i kadardır. Bu katkının sınırlı kalmasında, İstanbul batısındaki Bakırköy ve göller arasındaki yeraltısuyu akiferlerinin 1960’lardan sonra, yasadışı açılan kuyularda yapılan aşırı pompajla tüketilmesinin ve yoğun yerleşimlerle yüzeysel beslenme alanlarının azaltılmasının etkisi vardır. Geri dönüşü ekonomik olarak olanaklı görülmeyen bu akiferlerden yararlanma halen gündem dışındadır.
İstanbul’da ilk kez 1887 yılında Terkos Gölü’nün suları bir Fransız şirketi (Der Saadet) tarafından hamsu olarak şehrin evlerine verilmiştir. Cumhuriyet döneminde, 1926 yılında Kağıthane’de ilk arıtma tesisi kurulmuştur. 1933-1938 yıllarında İstanbul’un her iki yakasına su veren yabancı şirketler devletleştirilerek bu tarihte kurulan İstanbul Sular İdaresi’ne devredilmiştir.
Şekil 2: İstanbul Su Kaynaklarının Yıllık Verimi (Melen Baraj Suyu Hariç)
İstanbul’un artan nüfusuna çözüm bulmak üzere, 1950’li yıllarda Elmalı I, Elmalı II daha sonra Alibeyköy ve Ömerli Barajları devreye alınarak iki yakanın su ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. 2000’li yılların başında denetlenemeyen nüfus artışı karşısında, il dışındaki kaynakların da sistem içine alınması kaçınılmaz olmuştur. Bu anlamda batıda Istrancalardaki derelerinin, doğuda Melen Çayı sularının İstanbul’a taşınması, başka bir deyişle İstanbul İçme Suyu sorununun İthal Su’ya(!) dayalı olarak çözümü gündeme gelmiş ve uygulamaya geçilmiştir.
Yukarıda adı geçen su havzaları İstanbul ilinin %46’sını kaplamaktadır. Bu havzalardan yılda 750 milyon m³ su sağlanmaktadır. Bu miktarın %22,7’si Ömerli, %15,6’sı Terkos, %11,6’sı da Büyükçekmece göllerinden karşılanmaktadır. Geri kalan yaklaşık %50 kadarı da diğer havzalardan ve yeraltı sularından elde edilmektedir. Yeraltı sularından karşılanan miktar %5 kadardır.
İstanbul’un önlenemeyen nüfus artışına paralel olarak gelişen su ihtiyacının sağlanmaya çalışıldığı bu su havzaları, çoğu altyapıdan yoksun yasadışı yerleşmelerin doğurduğu ciddi kirlenme tehdidi altındadır. Gelecekteki nüfus artışı ve yükselen yaşam kalitesi de göz önüne alınarak İstanbul un uzun süre (40-50 yıl) su ihtiyacının karşılanacağı Melen Çayı Projesi tamamlanmak üzeredir.
Şekil 3: Melen Barajı Yapımının Tamamlanması İle Sağlanacak İstanbul Su Kaynaklarının Öngörülen Yıllık Verimi
İstanbul’un İçme Suyu Havzalarındaki Sorunlar
Yukarıda açıklandığı gibi Melen Barajı tamamlandıktan sonra İstanbul’un içme ve kullanma suyu ihtiyacı miktar açısından 40-50 yıl yeterli görülmektedir. Ancak bu suyun sağlandığı havzaların korunması kalite/kirlilik açısından önemini korumaktadır.
Şekil 4: Büyük İstanbul İçme Suyu Projesi Melen Sistemi
Açıklandığı gibi İstanbul’un su ihtiyacı doğal ve yapay göllerde depolanan (rezervuar) sulardan sağlanmaktadır. Bu nedenle göllerin beslenme havzalarındaki kirlenmeye karşı koruma önlemlerinin alınması ve denetiminin titizlikle ve aralıksız sürdürülmesi kaçınılmazdır. Nitekim, koruma önlemlerinin alınamadığı Küçükçekmece Gölü havzasındaki yasadışı yerleşimlerle havzanın tümüyle bu özelliğini kaybedip devre dışı bırakıldığı, Elmalı Barajı havzasının da yakında bu duruma geleceği bir uyarı olmalıdır. İSKİ yönetmeliğinde açıkça belirtilen koruma önlemlerinin alınarak yasadışı yerleşmelerin ortadan kaldırılması için girişilen çabalar halen yeterli değildir.
Şekil 5: İstanbul Su Havzalarındaki Kaçak Yapılaşmaların Yıkımlarla Önleme Çalışmalarından Örnekler (Ömerli Havzası)
İstanbul’un içme suyu havzalarındaki sorunların nedenleri ve bunların ana bileşenleri aşağıdaki başlıklarla özetlenebilir;
|
Nedenler:
Koordinasyonsuzluk
Şekil 6: İstanbul, Sultanbeyli’de Olduğu Gibi İçme Suyu Havzalarında Büyümektedir.
İstanbul Su Havzalarındaki Yukarıda Belirtilen Sorunlarının Çözümü İçin Geliştirilen Öneriler Aşağıda Sıralanmıştır:
Ayrıca İstanbul’un su ihtiyacının komşu illerin suları ile karşılandığı gerçeği göz önünde bulundurularak, bu illerin yönetimleri ile ortak ve adil bir paylaşım için ‘İller arası Su Yönetimi’ esaslarının belirlenmesi ve uygulanması ‘Sosyal Yönetim’ anlayışının kaçınılmaz bir ilkesi olarak gündeme getirilmelidir.
Sonuç olarak, İstanbul’un yakın gelecekteki içme suyu sorunu miktar olarak çözümlenir görülmekte ancak denetimsiz yerleşmelerin doğurduğu havzalardaki kirlenme (kalite) ile ilgili potansiyel sorunlar halen varlığını sürdürmektedir.
Yararlanılan Kaynaklar
ÇEÇEN, K., (2000). İstanbul’un Osmanlı Dönemi Su Yolları. İSKİ Yayınları (Yayına Hazırlayan Celal KOLAY), İstanbul.
GÜNAY, R., (2006). Mimar Sinan ve Eserleri. YEM Yayınları, İstanbul.
ÖNENÇ, D.İ., (2006).İstanbul’un Su Sisteminin Jeomimarisi. Mermer Dergisi, sayı 47, İzmir.
ÖZİŞ, Ü., ARISOY, Y., ALKAN, A. Ve ÖZDEMİR, Y. (2008). Türkiye’deki Tarihi Su Yapılarının Evrensel Önemi.
ŞANLISOY, A. (2007). İstanbul’daki Su Toplama Havzalarında Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Su Paneli, İTÜ, İstanbul.
TMMOB 2.Su Politikaları Kongresi Bildiriler Kitabı, İstanbul.
YÜZER, E. ANGI, S. (2008) Doğal Taşlar ve İstanbul’un Tarihi Su Yapılarında Doğal Taş Kullanımı.