Doç. Dr. İnci PARLAKTUNA
Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimleri
Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
Sağlıklı Kentler Birliği
Danışma Kurulu Üyesi
Bütçe, bir ülkenin değer ve prensiplerini yansıtan ulusal ve yerel düzeyde vatandaşların mallara, kaynaklara ve hizmetlere erişimini belirleyen en önemli ekonomik politika araçlarından biridir. Bu bağlamda bütçe teknik bir detay değil, bütçe hakkı olarak tanımlanan hükümetin halk adına kamu gelirlerinin toplayıp yine halk adına bu gelirleri önceliklerine göre harcamasını yansıtan politik bir belgedir. Uzun mücadeleler sonrası parlamentoya verilen bütçe hakkı siyasal iktidarın yetkilerinin sınırlandırılması ve belirli bir temsili yapı üzerinden kullanılması noktasında Magna Carta[1]’ya kadar uzanmakta ve o günden bugüne kadar olan süreçte insanlığın demokrasi yolculuğunda önemli bir rolü bulunmaktadır. Magna Carta belgesi ile verilen haklar sadece özgür insanlar için geçerliyken ne var ki bu belge ile kadınlara şahitlik yapabilme hakkı bile tanınmamıştır. 1789 Fransız Devrimi ve Fransız Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirgesi bütçe hakkının demokratik gelişim sürecinde dönüm noktaları olarak belirtilmektedir. Bu bildirge tüm yurttaşlara eşitlik, özgürlük ve kardeşlik vaat etmiş ancak siyasal hakların verilmesi konusunda kadınlar “tüm yurttaşlar” tanımında yer alamamışlardır. 1791 tarihinde kadın hakları hareketinin önemli isimlerinden olan Olympe de Gouges, Fransız Yurttaş ve İnsan Hakları bildirgesine evrenselmiş gibi ilan edildiğini ancak bu belgede kadınların yer almadığını vurgulayarak karşı çıkmış ve alternatif “Kadın Ve Yurttaş Hakları Bildirisi[2]’ düzenlemiştir.
Kadının sosyal, kamusal ve siyasal alanlardaki biçimsel temsilde görülen eşitsizliği bütçe ödeneklerinin kullanımı konusunda toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olmadığından bütçe uygulamalarında ve bütçenin siyasi karar alma süreçlerinde çok daha ağır olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (TCDB) çalışmaları bu bağlamda toplumsal cinsiyetlerin farklılaşan gereksinimlerinin ve eşitsiz yaşam koşullarının politikleştirilebileceği karşılıklı etkileşime açık katılımcı kurumsal mekanizmaların varlığını ve işlerliğini ön plana çıkarmaktadır. Yakın zamanda kadar bütçe tarafsız(nötr) olarak kabul edilse de, TCDB çalışmalarının çıkış noktası devlet ve yerel yönetim bütçeleri çerçevesinde geliştirilen politikaların toplumsal cinsiyet karşısında tarafsız olmadığı, erkeklerin lehine, kadınların aleyhine toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine yol açtığı iddiasına dayanır. Bu nedenle TCDB yönetimin kendisidir ve ilk ortaya çıkışı siyasaldır.
TCDB Anlayışının Gelişimi
TCDB girişimlerinin tarihi oldukça yenidir ve ilk olarak 1980 yılların ortalarında Avustralya’da “ Kadın Bütçesi” başlığı ile ortaya çıkmıştır. Kadın bürokratlar devlet düzeyinde örgütlenerek TCDB’yi devletin bünyesinde cinsiyet eşitsizliği mekanizmasına evirmişlerdir. Kadınların örgütlenmeleri sonucu elde edilen toplumsal cinsiyet eşitliği ile bütçe ilişkisini raporlayan bu resmi bütçe belgesi her mali yılın bütçe müzakerelerinde yararlanılan önemli bir kaynak haline gelmiştir.
TCDB anlayışının gelişimi, 1945 yılında ilk yasal doküman olarak kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilmesi[3] ve 1946 yılında yine BM Ekonomik ve
Paylaş