Meriç Üğdül Katmerci
İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Programı Doktora Öğrencisi
Bir devletin vatandaşlarına sağlaması gereken en temel hizmetlerden biri barınma imkanıdır. Vatandaşların barınma hakkının karşılanmasını sadece başlarını sokacakları bir çatı olarak düşünmemek gerekir. Vatandaşlara barınma imkanı sağlanmasına yönelik olarak aynı zamanda uygun fiyatlı, fiziki olarak erişilebilir, güvenli, yapısal olarak sağlam, temiz ve sakinlerin ihtiyaçları için yeterli konutlar öngörülmelidir. Bunlar, belirli standartları karşılamalı ve insan onuruna uygun olmalıdır. Barınma hakkı, sosyal, ekonomik ve kültürel hak olup Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde güvence altına alınmıştır. Beyannamenin 25.maddesi “barınmayı herkese uygun yaşam standardı sağlama hakkı” olarak kabul etmektedir. Herkesin barış, huzur içinde ve haysiyetle yaşamasını sağlamak devletlerin görevidir. Bu hak herkese, gelirlerinden ve ekonomik kaynaklara erişimlerinden bağımsız olarak sağlanmalıdır. 1996 Habitat Gündemi’nde de; “Devletler yeterli konut hakkının tam ve ileriye dönük olarak gerçekleştirilmesini teşvik etmek, savunmak ve sağlamak üzere gereken önlemleri almalıdır” denilmektedir. Böylece devletten konut politikalarını ve uygulamaları hayata geçirmeleri talep edilmektedir (BM Habitat - Habitat Gündemine göre Konut Hakları).Sanayi devrimi sırasında küresel konut sorunu ilk kez öne çıkmıştır. İnsanların iş bulmak amacıyla kırsaldan büyük merkezlere göçü, kentleri odak noktalarına dönüştürmüş, kentlerin nüfusları hızla artmış, konut arzı yetersiz kalmıştır. Savaşlar ve ekonomik krizler de tarih boyunca, konut ihtiyacının karşılanmasında devlet müdahalesini zorunlu kılan unsurlar olmuştur (Keleş, 2008). Gerekli konut stoku olmadığı için sağlıksız yaşam koşullarında yaşayan nüfusun katlanarak artması, hastalıkların yayılmasına ve iş gücünün azalmasına da neden olmuştur. Bu koşullar satın alınabilir konut (affordable housing) sağlanması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Satın alınabilir konutları, orta gelir düzeyinden (ulusal veya yerel yönetimler tarafından tanımlanandan) daha düşük olan nüfusun bir kısmı tarafından satın alınabilir konut birimleri olarak tanımlayabiliriz. Öte yandan, genel tanıma bakıldığında, satın alınabilir konut, maliyetlerin hane halkı aylık gelirinin % 30'undan daha azını oluşturduğu “ev; kiralık veya sahip olunan” konut olarak da tanımlanmaktadır (Beaver, 2021). Bu oran, genel gelir düzeyine ve bu gelirin ülke içinde paylaşımına bağlı olarak ülkelere göre farklılık gösterir. Satın alınabilir konut, sosyal konuta göre daha geniş bir gelir yelpazesini kapsamakta ve daha yüksek düzeyde gelir düzeyine sahip olan kişiler de hak sahibi olabilmektedir (Hudson, 1992). Öte yandan, konut eşitsizliği için potansiyel bir çare olarak görülen sosyal konut genellikle merkezi veya yerel yönetime ait bir mülk türü olarak kabul edilir. Devletinin veya kar amacı gütmeyen kuruluşların veya her ikisinin birleşimine ait konutlar olarak üretilirler ve belirli kriterlere göre ve gelir düzeyleri göz önüne alınarak kiralanırlar.Bu yüzyılın başlarında satın alınabilir konutlar, “yoksullar için konutlar veya sübvansiyonlu konutlar” olarak adlandırılmaktaydı (Davis, 1995). Sosyal konut kavramı hem konutun amacını hem de gerekliliğini ifade etmesi açısından özellikle Avrupa’da kullanılan bir kavramdır. Bugün ülkemizde devlet konut ihtiyacını “toplu konutlar” yoluyla karşılamaya çalışmaktadır. Devletin kendisi hiçbir konutun mülkiyetini elinde bulundurmasa da konut üretimi ve satışını yönetmekte, kiralama yönteminden ziyade konut sakinleriniPaylaş