Prof. Dr. Hasan ERTÜRK
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Anabilim Dalı BaşkanıBilindiği gibi, insanlığın kültürel evrim sürecinde en önemli olgularından biri, sanayi devriminden bu yana kentlerin hızla büyümesidir. İnsanlığın ilk önemli dönüşümü olan tarım devrimi sonucu ortaya çıkan kentler, sanayi devrimi ile birlikte hızlı bir büyüme süreci içine girmişlerdir. Bu süreçte kentler, hızlı ekonomik büyümenin sağladığı ekonomik olanakların yanı sıra ekolojik sistemlerdeki bozulmanın ve çevre sorunlarının yoğun biçimde yaşandığı mekânlar haline gelmiştir. Ne yazık ki uzun yıllar kentlerin kültürel, ekonomik ve sosyal birer yaşam alanı olmalarının yanı sıra, ekolojik sistemlerin birer parçası olduğu gerçeği dikkate alınmamıştır. Oysa kentler, kültürel (yapay) çevre ile doğal çevre unsurlarının iç içe geçtiği ve etkileşim halinde olduğu, karmaşık birer ekolojik sistemdirler. Bu bağlamda kentler, kültürel ve yapay çevreden oluşan organize yaşam alanlarıdır. Bir ekolojik sis-tem olarak kentlerde de tüm ekolojik sistemler için geçerli olan ekolojik ilkeler geçerlidir.Odum, kentleri diğer ekosistemler içerisinde parazit olan teknoekosistemler olarak tanımlamaktadır. Teknoekosistemler, ileri teknoloji ve enerji kaynakları sayesinde, doğal ekosistemlerin yapısını önemli ölçüde değiştirebilmektedirler. Bu bağlamda birer teknoekosistem olan kentler, kültürel çevrenin doğal çevreye baskın geldiği mekânlardır. Kentlerde, ekolojik sistemlerin taşıma kapasitesini dikkate almadan yoğunlaşan üretim ve tüketim etkinlikleri, ekosistemler üzerinde önemli baskılar yaratmaktadır. Özellikle de kentler, enerjinin yoğun olarak kullanıldığı, bu bağlamda dışa bağımlı ve çok miktarda artığın ortaya çıktığı ekosistemlerdir. Bir başka anlatımla kentler, “ekolojik ayak izi” diğer yerleşim alanlarına ve doğal ekosistemlere oranlara çok daha fazla olan ekolojik sistemlerdir.XX. yüzyılda kentlerin hızla büyümesi, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşen dengesiz kentleşme, kentlerdeki yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltmıştır. Kentler, yararlandıkları ekolojik sistemlerin taşıma kapasitesini dikkate almadan plansız ve kontrolsüz bir biçimde büyümektedirler. Kentlerin plansız ve kontrolsüz bir biçimde büyümeleri, kent ekosistemleri üzerinde olumsuzluklar yaratmanın yanı sıra onları, ekolojik açıdan sürdürülebilir olmaktan uzaklaştırmaktadır. Sürdürülebilir kentler için, ekonomik ve toplumsal olanla ekolojik olanın birlikte ele alındığı, bütünsel bir planlama anlayışına gerek duyulmaktadır. Bu anlamda kentler, sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının, mekânsal bir birleşimi olmaktadır. Sürdürülebilir kentler için de ekolojik planlama önemli bir araç haline gelmektedir.Ekolojik Sistemler
Ekoloji sözcüğü ilk kez, 1869 yılında Alman biyoloji bilgini Ernst Haeckel tarafından önerilmiştir. Eski Yunanca oikos (ev) ve logos (bilim, araştırma) sözcüklerinin birleştirilmesi ile türetilen ekoloji sözcüğü “canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerinin araştırılması” olarak tanımlanmaktadır (Odum, Barrett, 2; Ertürk 2009, 3). Boughey ekolojiyi basitçe, ekolojik sistemlerin (ekosistemlerin) incelenmesi olarak tanımlamaktadır (Boughey, 4). Bilim dalı olarak ekolojiyi, diğer bilim dallarından ayıran önemli özellik pozitif bilimlerin indirgemeci yaklaşımı yerine, bilimsel olarak bütünsel yaklaşımı kullanmasıdır (Ertürk 2009, 27-43). Ekolojinin bütünsel yaklaşımı, sistem ekolojisi anlamına gelmektedir (Capra 1994, 334; Capra, 1992, 304; Ertürk 2009, 27-29).Sistem, bir bütün oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirine bağlı unsurların tümü olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamadan da anlaşılacağı gibi, tüm sistemlerin ortak özelliğini unsurlar ve ilişkiler oluşturmaktadır. Ancak bir araya gelmiş unsurların ve unsurlar arası ilişkilerin bir sistem oluşturabilmesi için şu iki koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir.1. Sistem içindeki unsurlaPaylaş